Sosyal bir varlık olan insanoğlunun en temel ihtiyacı birisi barınmadır. Bu nedenle şekli ve inşa malzemesi ne olursa olsun, “barınak” dediğimiz kapalı mekânlar insanlığın toprağa yerleşmesi ile ortaya çıkmıştır. İnsan yaşadığı evi planlayıp inşa ederken birçok faktörü göz önünde bulundurmuştur. Yaşadığı toplumun kültür ve geleneklerini, yaşadığı coğrafya parçasının iklim özellikleri ile birleştirerek, biçimlendirmiştir.
Türkler yerleşik hayata geç yerleştikleri için elimizde fazla kaynak bulunmamaktadır. Ancak Orta Asya’dan göç ettikten sonra İran ve Anadolu’ya yerleştikten sonra ne kadar ihtişamlı ev, saray, han, hamam ve köprüler inşa ettiklerini görmekteyiz. Türk evi, ilk olarak kendine has karakterini Osmanlılar zamanında bulmuş, Osmanlı Devleti’nin geniş sınırları içinde yer alan Balkanlar, Kafkaslar, Hazar Bölgesi ve Kırım’ı kapsayan, uygun yapı malzemesinin kolayca temin edildiği geniş bir coğrafi alanda yaygın şekilde uygulanmıştır.
En büyük gelişme ve yayılma çizgisini XVII. ve XVIII. yy.larda göstermiş, Osmanlı Devleti’nin her tarafından sarsılmaya başladığı XIX.yy.da bile ilerleme ve yayılması sona ermemiştir.
Türk evi, yayılıp kök saldığı iklim, tabiat ve folklor bakımından birbirinden farklı memleketlerde çeşitli tipler meydana getirmiştir. Bu farklar, yerli malzeme ve iklim şartlarına uymak zorunluluğuyla çeşitli memleketlerin yerli geleneklerinin benimsenmesinden doğmuştur.
Ancak bütün bu ev tiplerine rağmen kendine özgü bazı karakteristikleri vardır ki bunlar şaşmadan her yerde karşımıza çıkarlar. İşte bu karakteristik özelliklerden birisi de cumbadır. Bazı çeşitleri şunlardır; Kerpiç evler, Taş evler, Yazlık evler, Kışlık evler, Kulübeler vb.
Cumbalı evlerin coğrafi özellikler ve iklimin etkisi nedeniyle Türkiye de her bölgemizde Cumbalı evlere rastlanamamaktadır. Cumbalı ev, Türkiye de yazları sıcak ve kurak olduğu bölgelerde pek görülmemektedir. Bunun sebebi ise tahtanın sıcağa fazla dayanıklı olmaması ve evin içini yazlar serin, kışları sıcak olmamasından dolayı bu tarzda evler Doğu Anadolu bölgesi ve Güney Doğu Anadolu bölgesinde çok az rastlanmaktadır. Akdeniz, Karadeniz ve Marmara bölgelerinde cumbalı evlere rastlanmaktadır. Cumbalı evlerin en güzel örnekleri ise Antalya Kaleiçi’nde, Karabük Safranbolu, Amasya, İstanbul da ise Balat ve Üsküdar da bulunmaktadır.

Geleneksel Türk evinde cumba iki şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bunlar oda cumbası ve sofa cumbasıdır. Oda cumbası en çok kullanılan cumba türüdür. Oda cumbasının en önemli özelliği arsanın geometrisi ve topoğrafyası nasıl olursa olsun cumbalar üst yapıyı düzgünleştirmiş odaları alışıla gelmiş kare ve kareye yakın dikdörtgenlere dönüştürmüştür. Evin Cumbalı odası manzaralı olması nedeniyle misafir kabul edilen ve evin reisinin oturduğu baş oda olarak kullanılmaktadır. Sofa cumbası ise cepheye bakan yüzünde bulunmaktadır. Evin birden fazla cephesinin öne doğru çıkması yaparak cumba ile sonuçlandırılmıştır.
Evin iç planı, odaların özellikleri aile yapısı ve ahlakı hakkında bilgiler vermektedir. Ev düğün bayram özel günlerinde ve yabancı misafirler geldiği zaman ara kapı kapatılarak ev iki bölüme ayrılabilmektedir. Kadınlar harem bölümünde kalırken erkekler selamlık bölümünde oturmaktadır.
Mutfakta pişin yemekler ise duvarda dön dolap yapılarak üst kattan duvarın içinde inen yemeği evin en küçük oğlu servis etmektedir. (eve erkek misafirler geldiği zaman uygulanmaktadır) Tavan süslemelerinde ise her odanın ustası farklıdır. Evin en sade odası çocuk odasıdır. Evin giriş bölümü kadınların zaman geçirdiği yer olduğu için hayat bölümü olarak isimlendirilmiştir.
Her odada bir aile yaşadığı için oda ailenin bütün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde hazırlanmıştır. Eve gelen yeni gelinin kıyafetlerinin bulunduğu odaya eşi dâhil izin almadan kimse giremez.
Bu mahallede yaşayan insanlar ayrı ayrı evlerde oturmalarına rağmen, geniş bir ailenin fertleri gibi birlikte hareket ediyor, ortak bir vücudun azaları gibi davranıyorlardı. Yaralar birlikte sarılıyor, coşkular beraberce yaşanıyor, genç kızların çeyizleri birlikte hazırlanıyor, doğan bebekler bir arada büyütülüyordu.
Çinilerinin güzelliğiyle iftihar kaynağı olan ince minerali cami herkesi kucaklarcasına mahallenin ortasında bulunuyordu. Geniş bahçesinde uzun kavak ağaçlarının yer aldığı, avlusu yüksek duvarlarla çevrelenmiş caminin hemen bitişiğinde geniş bir oda şeklinde mektep inşa edilmişti.
Mahallenin bütün çocukları dini bilgiler, namaz sureleri dört işlemden oluşan matematik gibi dersleri aynı sınıfta gruplar halinde öğrenir, yetenekli olan erkek çocukları daha sonra medreseye giderdi. Mektebin ihtiyaçları mahalleli tarafından karşılanırdı. Olgunlaşma durumlarına göre dört ile altı yaş arasında mektebe başlanır, ancak dört yaş, dört ay dört gününü doldurunca başlamak faziletli kabul edinilirdi.
Mektebe başlama günü törenlerle, dualarla, kutlanırdı. Âmin alayı adı verilen bu törenler mahallelinin ortak kıvanç kaynağı, heyecanı ve tutkusu, miniklere verilen önemin bir göstergesiydi.
Günümüz Evleri İle Cumbalı Evlerin Karşılaştırılması
Konut, uygarlığın başından beri insanın en temel gereksinimlerini gerçekleştirdiği mekanlardır. Bu temel gereksinimlerin çeşitlenmesiyle, bunların karşılanmasında kullanılan bilgi ve teknolojinin ilerlemesiyle konutlar biçimlenir, değişir. Her bir dönemin sosyal, ekonomik, kültürel süreçleri sonucu farklılaşabilen konutlar çok zengin bir barınma kültürü oluşturur.
Değişen yaşam koşulları konutları ve konutlara ait mekanlarda da değişikliklere neden olmuştur. Özellikle malzeme ve yapım tekniklerindeki gelişme insanlara yönelik birçok alanda olduğu gibi konut anlayışında da farklılıklar ortaya çıkarmıştır.
Geleneksel ve yöresel konut anlayışının yerini, kültürel, sosyal ve bireysel gelişmeyi öngören konut anlayışının aldığı günümüzde, konut planlamada, konfor, gelenek, alışkanlık, davranışlar, istek ve gereksinimlere daha fazla dikkat etmek gerekmektedir.
Günümüz konut kültürünün oluşabilmesi için, tarihsel sürecin dünü, bugünü ve yarını bir bütün olarak ele alınmalıdır. Geçmişten gelen kültürel ve mimari değerler kaybedilmeden modern konuta uyarlanabilmelidir.
Genel olarak bakıldığında eski yapıların müstakil, bahçeli, mahrem olma, rahatlık/özgürlük, doğaya yakınlık, sessizlik açısından olumlu özellikleri nedeniyle yeni yapılara tercih edildiği ancak genel kabullerin tersine eski yapıların da sağlık sorunlarına yol açabildiği ve kullanıcılar tarafından, yalnızlık duygusu, fazla masraf, hizmet azlığı gibi nedenlerle arzulanan ev tipi olmadığı görülmektedir.
Yeni konutlar ise küçük ve stresli, çevre ilişkileri zayıf, gürültülü, sağlıksız, ışık-güneş alamama durumu olan yapılar olarak görülmekle birlikte güvenlik, insanlara yakınlık yönleriyle olumlu görülmektedir. Bu özellikler arasından olumlu olanları biraraya toplayabilmek büyük oranda tasarımcılara düşmektedir.
Planlama sürecinde dikkat edilmesi gereken diğer konu da gecekondu-iskân konusudur. Büyümeye devam eden kentlerde bu konular daha da önem kazanmaktadır.
Kırsal kesimde doğa içinde yaşamaya veya kentsel mekânda bağımsız konutlarda yaşamaya alışkın insanlar için, sadece temel ihtiyaçların karşılandığı kapalı mekânlarda yaşamak oldukça zordur. Bu nedenle ihtiyaçlara yönelik olarak farklı mekânsal organizasyonlar içeren alternatif konut tiplerine yönelmek, bunu yaparken de gelişen yapı teknolojilerinden faydalanmak gerekmektedir.
Eğer bu yazımız hoşunuza gittiyse dilerseniz “Cumba Nedir? Mimaride Cumba Ne İşe Yaramaktadır?” adlı yazımıza da göz atabilir ve bu konu hakkında daha fazla bilgiye sahip olabilirsiniz.