1. Ana Sayfa
  2. Gezi

Küba Gezisi Deneyimleri


”Belki hiçbir şey yolunda gitmedi ama hiçbir şey de beni yolumdan etmedi” – Che Guevara

Diyordu Che, Sosyalist Küba’nın temelleri atıldığında.

Küba’ya gitmek her zaman en büyük hayalim olmuştu. Bir çok defa denemiş, gerek maddi gerek de vakit açısından bir türlü denk gelmemişti. Ta ki balayımıza kadar. Eşimin de merak ettiği Küba’ya gitmek için artık önümüzde engel kalmamıştı.

Küba’ya nasıl gidilir? Küba’da nerede kalınır? Küba vizesi nereden alınır? Gibi sorular kafamızda canlanmaya başlamıştı.

Küba’ya Nasıl Gidilir?

Küba’ya gitmek için tercihimiz THY’nin direkt uçuşu oldu. Aslında biraz daha uygun fiyata aktarmalı uçuşlar vardı fakat 32 saati bulacağından hiç oralı olmadık desek yeridir. 3 ay öncesinden biletlerimizi aldık ve artık tarihimiz kesinleşmişti. Haziran ayının son gününde Küba’ya gidecektik.

Küba Vizesi Nasıl ve Nereden Alınız?

Küba vizesi almak oldukça kolay oldu. İstanbul’da Cevahir AVM’nin yakınında bulunan Pronto Tur’a giderek (herhangi bir randevuya gerek duymadan) yaklaşık 30 dk da vizemiz hazırdı. Vize için sadece fotoğraf ve uçak bileti (ki ona da gerek olmadığını söylediler) verdik. Ardından ufak bir sayfaya basılmış vizemiz teslim edildi.

Küba’da Kalacak Yer?

Küba’yı araştırdığımızda “casa” denilen ve halkın kendi evlerinin bir bölümünü turistlere kiraladığı oluşumları gördük. Otel fikrini aklımızdan çıkarıp sadece “casa”lara odaklandık. Halkın nasıl yaşadığını, ekonomik ambargonun etkilerinin neler olduğunu görmemiz için altın tepside sunulmuş fırsattı bizim için.

Küba’ya gidince göreceksiniz ki evlerin yüzde 90’ı “casa” şeklinde işletiliyor. Kapılarında “çapa” işlemesi olan her eve rahatlıkla girip “yer olup/olmadığını” sorabilirsiniz.

Biz Küba’ya gittiğimizde ne otel ne de casa ayarlamıştık. Sabah havaalanından taksiyle (20 cuc ve yaklaşık 20-25 dk) Havana’nın merkezinde bulduk kendimizi. Rastgele sokakları gezerken sırtımızda çantaları gören Kübalılar “casa?” şeklinde bizlere yanaştı ve bir odaya yerleşmemiz 10 dk sürdü sadece.

Gittiğimiz casa “manrique” sokaktaydı. Genç bir kadın ve annesi tarafından işletilen casa oldukça temiz ve küçüktü. Yalnız ufak bir problem vardı, DİL. Kübalıların çoğu İngilizce bilmiyordu ve biz de İspanyolca bilmediğimiz için iletişimimiz oldukça kısıtlı kalıyordu. İyi ki gitmeden önce çevrimdışı çalışan translate ve harita uygulamaları indirmiştik de biraz olsun yardımcı oldu.

Havana

Sanat, sanat ve yine sanat.

Casa’ya yerleştikten sonra hemen kendimizi Havana’nın sanat dolu sokaklarına attık. Her köşe başında müzik ve dans bizleri büyüledi desem emin olun abartmış olmam. 3 gün boyunca müziğe doyduğumuz bir yer oldu devrimin başkenti.

Hiçbir çekincemiz olmadan ve en ufak tereddüt etmeden her sokağına girip çıktık. Her binanın tarih koktuğunu görüp sanki o yılları yaşarcasına hissettik. Latin Amerika ülkelerinin genelinde olan “suç vakaları” burada asla kendini göstermiyor.

Havana’da yapacağınız şeyleri 2-3 güne rahatlıkla bitirebilirsiniz. Devrim Müzesini gezebilir, eski arabalar ile şehir turu yapabilirsiniz. Morro Kalesi’ne uğramadan dönmemenizi tavsiye ederiz.

Hanava’da 3 gün boyunca kalıp her saatini dolu dolu yaşadıktan sonra yeni rotamız “vinales” oldu.

Vinales

Kaldığımız casa sahipleri tarafından ayarlanan dolmuş taksi “colectivo” ile 4. Günün sabahında Vinales’e doğru yola çıktık. 50 model aracımız ile 3 saatlik yol sonunda ufak ve şirin bir kasaba olan yeni durağımıza gelmiştik. Biz hariç tüm yolcular gelmeden önce casalara rezervasyon yaptırmış ve taksi herkesi tek tek gidecekleri yere götürmüştü. Bizi de kasabanın merkezinde bıraktı ve yine bir casa bulmamız 5 dakikayı geçmemişti.

“Rafael Trejo” caddesinde bulduğumuz casa bu sefer evin bir odası değil, ayrı bir tek katlı ve bahçesi bulunan odaydı. Bu sefer misafir olduğumuz kişi tıp doktoru ve İngilizce bilen genç bir Kübalıydı. İngilizce biliyor olması bizim için 3 gün boyunca çok faydalı oldu.

Vinales tütün tarlaları ve dolayısıyla ürettikleri puro ile Küba ekonomisi için oldukça etkili bir yere sahip. Biz de bu tarlaları görmek için “at turu”na katıldık ve o eşsiz ve büyüleyici güzellikleri kendimiz keşfettik.

İlk günün ardından biraz da yorgun olarak casamıza geldiğimizde kasabanın merkezinde ki casaya çok yakın, müzik seslerinin geldiğini duyduk. Yorgun da olsak gidip bakalım dedik ve kasaba festivaline denk gelmenin şaşkınlığını yaşadık. Kasabadaki bar ve restoranlar caddeye sandalye ve masalar atarak, tüm caddeyi kapatmış ve minik kasabadaki bizler gibi bütün turistler caddeye akın etmişlerdi. Müzik, alkol ve yeme-içme ile 2-3 saat kendimizden geçmişiz.

İkinci gün kaldığımız casa sahibinin ulaştığı kişiden 2 adet bisiklet kiraladık. Yeni rotamız Mural de la Prehistoria idi. Dünya’nın en büyük tablosu olarak geçen kayalara işlenmiş “evrim” temalı resim, bizim vinales’e gelme amacımızın ta kendisiydi.

Bisikletimize atlayıp yaklaşık 30-40 dakika, muhteşem manzaranın arasında yolculuktan ettik. Yalnız ikimiz olmamıza ve hiç bilmediğimiz bir kültürün ortasında ve hatta köylerinde olmamıza rağmen yine yazının başlarında belirttiğim gibi en ufak güvensizlik hissetmeden kayalıklara ulaştık.

Bir insanın ölmeden önce görmesi gereken yerlerin başında gelen eser, gerçekten de fotoğraflarda görüldüğü gibi hatta daha da epikti bizim için. Orada bulunan kafede yemeğimizi yedikten sonra doya doya fotoğraf çekip anı biriktirdik.

Öğlenden sonra tekrar aynı güzergahtan geldik ve bu sefer kasabanın diğer tarafında kalan “indian cave” ismindeki mağaraya gitmek için araç ayarladık. Kısa süren yolculuk sonrası (7-8 dk) mağaraya geldik. Mağara içinde motorbotlarla gezilen ve oldukça uzun bir mağaraydı. Çıkışında bulunan restoranda oturup günün yorgunluğunu giderdik.

Son günümüzün sabahında “okyanus ile çevrili ülkeye geldik ama ayalarımızı suya dahi sokmadık” dememek için yine casa sahibi tarafından ayarlanan dolmuş taksi ile okyanusun yolunu tuttuk. Küba’da benim için tek olumsuz “şey” bu yolculuk oldu. Dolmuş taksi beklerken 16 kişilik eski bir kamyon geldi. Hani askeri filmlerde gördüğümüz, arkasında askerlerin yolculuk yaptığı… Konfor benim için her zaman ikinci planda olmasına rağmen, plaja olan uzaklık (yaklaşık 2 saat) ve yolların o kadar kötü olması (mecburen kamyon gelmiş, binek araçların o yollarda gitmesi imkansız) 2 saat boyunca eziyete dönüştü benim için. Fakat yolculuk sonlandığında, o plajı görmek “2 saat daha gelirdim bu şartlarda” diye düşünmeden kendimi alamadım.

3 gün sonunda gayet mutlu şekilde ayrıldık ve tekrar Havana’ya geri döndük. Son günümüzde dostlar için biraz alışveriş ve yine havana sokaklarına adadık kendimizi.

Küba’da Fiyatlar

Eğer Türk Lirasının değerini düşünürseniz her ülke bize pahalı gelecektir. Fakat Küba en azından Avrupa ülkerine gör oldukça uyguna tatil yapabileceğiniz bir ülke. İki çeşit para kullanılıyor ve bizi ilgilendiren turist parası olan CUC. Yaklaşık 1 dolara denk geliyor. Ama size tavsiyemiz dolar değil de Euro götürün bozdurmak için, dolarda yüzde 10’Luk bir kesinti söz konusu.

Konaklama:

Havana Casa: 25 cuc gecelik,

Vinales Casa: 20 cuc gecelik,

Ulaşım: Taksilere genelde 20 cuc verdik (2-3 saatlik yollarda) fakat vinales’ten dönerken otobüsü keşfettik ve 2-3 cuc olması lazımdı ücreti.

İçkiler: kafe ve barlarda bira 0.5-1 cuc arası, bakkallarda 0.5 cuc,

Yemekler: ana yemekler yerine göre 5-10 cuc arası değişmekte. Pizza (büyük büyük boy) 2 cuc civarı idi.

İnternet kartları: saatlik kartları turist ofislerinden 2 cuc a almıştık fakat daha sonra parklarda yerel halk tarafından 1 cuc a bulduk ve toplu alım yaptık.

At turu: kişi başı 10 cuc,

Bisiklet kiralamak: tüm gün 5 er cuc,

Küba’ya Gitmeli miyim?

Bunun cevabını vermek biraz zor. Bir ülkeden beklentinizin ne olduğu çok önemli. Eğer kültür turizmi için yer ayırsanız kesinlikle ama kesinlikle tavsiye edebiliriz.

Yorum Yap