Kalkınma ya da bölgesel gelişmede önemli bir alt sektör olarak nitelediğimiz turizm, çevre ve doğal kaynaklarla olan sıkı ilişkisi nedeniyle kalkınma ve çevre çelişkisinin uyumluluğa dönüştürülmesi gereğini ortaya koymaktadır. İşte bu noktada, çevre ve ekonomi ile turizmi gittikçe artan bir önemle birbirlerinin parçası olarak geliştirmek, çevre kalitesini sürdürmek, kalkınmayı eşitlemek temel hedeflerini içeren sürdürülebilir turizm kavramı ortaya çıkmaktadır. Sürdürülebilir turizm, her aşamasında toplumsal sorumluluk, ekonomik verimlilik ve ekolojik duyarlılığı içermektedir. Bu bağlamda yumuşak turizm, ekolojik turizm, doğa turizmi, kırsal turizm gibi çeşitli tanımlamalar kullanılmaktadır (Atalık ve Gezici, 1994).
Sürdürülebilir turizm gelişimini başarmak için eğilimler, sorumluluklar, gelecek bağlamında 10 ilke belirlenmiştir.
• Harekete geçmek için ihtiyaçları tanımak,
• Zayıf elemanları, yerleri, toplulukları desteklemek,
• Kurallı bir şekilde gelişmenin amaçlarını oluşturmak,
• Alan ve varlık üzerindeki kontrolü yapmak, alanın gelişimi ve alanın sahibine karşı aktif bir politika izlemek,
• Malzeme politikasını oluşturmak,
• Doğayı korumak,
• Tarım ve ormanlık alanların kullanımını güçlendirmek,
• Ekonomik aktivitelerin düzenini genişletmek,
• Yerel mimariyi, gelenekler ile kültür ve folklor mirasını korumaya yardım etmek,
• Turizm pazarlamasını, promosyonunu ortaya koymak (Buhalis ve Fletcher, 1996).
İlkelerden yola çıkarak turizmin var olabilmesi için bölgenin kültürel değerlerinin korunması gerekmektedir. Bu da fiziksel olarak planlama, turistik tesislerin işleyişleri, tur operatörlerinin kararlılıkları gibi kriterlere bağlıdır. Akılcı ekonomi ve ekolojik yaşamı birbirinden ayırmadan, her iki tarafın da iç içe gelişimiyle doğru şekilde yönetilebilir.
1.1.1.ÇEVRESEL SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM
Rekabet gücü göreli, çok boyutlu ve dinamik bir kavramdır. Bu nedenle tanımlanması ve ölçülmesi birtakım zorlukları da beraberinde taşımaktadır. Geleneksel yaklaşımlarda; üretim faktörlerinde sahip olunan karşılaştırmalı üstünlükler rekabet avantajı sağlarken (Ayaş, 2004: 5), piyasa payı, piyasanın gelişme hızı, elde edilen gelir gibi sayısal ölçütler rekabet gücünün değerlendirilmesi açısından yeterli görülmektedir (Barney, 2001: 643). Ancak zamanla bazı bölgelerin rekabet güçleri yükselirken, bazılarındaki gerilemenin bu unsurlar çerçevesinde açıklanamaması yeni yaklaşımların ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Turizm bölgesine göreli avantaj sağlayan unsurlar; bölgenin niteliksel özellikleri ve fiyat farklılıkları olmak üzere ikiye ayrılabilir. Turistik kaynakların çekiciliğini oluşturan; kalitesi, çeşitliliği, rakiplerden farklılığı, benzersizliği, orijinalliği gibi unsurlar niteliksel boyutunu oluşturmaktadır.
Bölgede aynı özellikte çevresel faktörler var ise rekabet burada had safhadadır. Turistler için çekici kılmak adına işletmelerin fiziksel ve işleyiş yeterliliği, ücret politikası, bölgenin kültür ve folklorunun bozulmaması gibi etmenler ön plandadır.
Deniz-kum-güneş gibi geleneksel motivasyonlarla seyahat eden turistler için fiyat farklılıkları önemini korumakla birlikte doğal-çevresel-kültürel motivasyonlarla seyahat eden turistler için bölgenin özelliklerinin korunması ve geliştirilmesi daha önemli hale gelmiştir (Spenceley, 2005: 151).
1.1.1.ÇEVRESEL SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM STRATEJİLERİ
Çevreyi korumayı ve yaşam koşullarını iyileştirmeyi amaçlayan yaklaşım, bölgeye özgü turizm kaynaklarının ve bu kaynakların çekiciliğinin korunmasında talep yönetimine önem vermektedir. Bu yönüyle geleneksel yaklaşımlardan ayrılan çevresel sürdürülebilir turizm gelişmesi ne yalnızca turistik arz koşulları ve üretim kapasitesini ne de yalnızca talepteki değişmeleri dikkate almaktadır.
İnsanın doğal kaynaklar ve çevre üzerindeki baskılarını en aza indirmeyi ve doğal kaynaklar ve çevrenin turizm bölgesi yaşayanlarının ekonomik refahına katkısını en çoğa çıkarmayı amaçlayan çevresel sürdürülebilir turizm gelişmesinin üzerinde durduğu ilkeler şu şekilde sıralanabilir (Salah, 2000: 243; Spenceley, 2005: 142):
Yerel kaynakların sürdürülebilir kullanımı,
Turizme kaynak oluşturan doğal, ekonomik,
toplumsal ve kültürel farklılıkların korunması,
Turizm gelişmesinin çevresel, toplumsal ve ekonomik etkilerinin değerlendirilmesi,
Turizm piyasalarının talebinde meydana gelen değişikliklere uyum sağlanması.
Çevre motivasyonuna bağlı olarak seyahat eden turist kitlesi için bölgenin çekiciliklerini arttırmayı hedefleyen çevresel sürdürülebilir turizm gelişmesinin unsurları; turizm bölgesinin kaynakları ve çekiciliği, çevresel sürdürülebilir talebe uyum ve yardımcı turizm faaliyetlerinin kalite ve çeşitliliği olarak ele alınabilir.
2.BÖLÜM
2.1 KIRSAL TURİZM
Günümüzde şehirlerin daha da betonlaşması ve köyden kente göçün hızlanması ile insanlarda kırsala özlem oldukça artmıştır. Teknolojiden ve kalabalıklaşan kentlerden uzaklaşmak isteyen insanlar plaj veya şehir turizmi yerine kırsal turizme yönelmişlerdir.
Dünya turizm literatürü incelendiği zaman uzmanlar tarafından kırsal turizmin çiftlik turizmi (farm tourism), köy turizmi (village tourism), yayla turizmi (highland tourism), tarımsal turizm (agro-tourism), ekoturizm (ecotourism) gibi farklı isimlerle anlatıldığı görülmektedir. Bunun nedeni kırsal turizmin kapsamı hakkında ortak bir görüşe sahip olunmamasıdır(Esengün ve ark,2001).
Kırsal turizmde genel olarak ata binmek, yayla gezileri, ırmak turları, balık tutmak gibi aktiviteler ele alınsa da bazı topluluklarca köylerde yapılan her şey bu sınıfa dahil edilmektedir.
2.1.1. KIRSAL TURİZMDE COĞRAFİ ETMENLER
Kırsal turizmde bölgenin bulunduğu coğrafi özellikler başlıca çekim kaynağıdır. Bölgede bulunan bir akarsu veya bir volkanik dağ bölgenin turist potansiyelini hemen yakındaki daha az farklı coğrafi etmenler olan bölgeye göre oldukça artırır.
Ne kadar çeşitli coğrafi özellik varsa onunla birlikte yapılacak etkinlik sayısı turistlerin isteklerine göre şekillenebilir. Örneğin debisi yüksek akarsu varsa rafting, debisi düşük olan bölgede yapılacak etkinlikten çok daha fazla turist çeker.
Ülkemizde kırsal turizm denilince en fazla akla gelen olgu yayla turizmidir. Yaylalar kentlerin coğrafi olarak yüksek rakımlı yerlerinde bulunmaktadır. Bu nedenle de yükselti arttıkça yöre için kırsal turizm potansiyeli daha da artmaktadır.
2.1.2. KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASI
Bir bölgenin kültürel çevresi; eskiden kalan tarihi alanlar, tarihi müzeler, kiliseler, mimar yapılar ve tarihi anıtlar gibi fiziksel kültür unsurlarının yanı sıra etnik topluluklar ve örgütlerin paylaştığı kültür özelliklerini belirten kültürel varlık unsurlarından meydana gelmektedir ( Kolb, 2006)
Ülkemizin doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde ekonomik değere dönüştürülmesi için en uygun ekonomik kalkınma yolu olarak düşünülebilen ekoturizm, doğal ve kırsal alanlarda doğal ve kültürel mirasın korunmasında önemli katkıları olabilecek bir turizm türüdür (Tuna, 2007).
Yerel halk turizm geliriyle birlikte bunun kesilmemesi veya daha fazlalaşması için bölgenin kültürel mirasına sahip çıkmaktadır. Örnek verecek olursak Efes’de ki kültürel turizmin yanında kırsal turizmin yaygınlaşması, kırsal alanlarda yaşayan insanların yöredeki kültürel değerlere daha fazla önem vermelerini sağlayacaktır.
Kırsal turizm, turistlere ve yerli halka koruma bilincini aşılayan bir turizm türüdür. Kırsal turizmin başlıca iki kaynağını halk kültürü ve doğa oluşturduğuna göre korumanın önemi kendiliğinden ortadadır. Bunu kendi köyünde ve çevresinde öğrenen köylü, ülkesi hatta dünya çapındaki bir korumacılığa da entegre olmaktadır. Ülkesinin dışına çıkan turist (bizim Avrupa ülkelerindeki örnekleri görmemiz gibi), gittiği yerdeki korumacılıktan etkilenerek, belki kendi ülkesinde sahip çıkılmayan değerlerin farkına varacak ve bilinçlenecektir. Kendi ülkesinde gezen bir turist ise turizmle tanışmış köylerdeki geleneksel yapının yaşatılması gayretlerini görerek, diğer köylerin bunu öğrenmesi için aracılık yapacaktır. Türkiye’de turizm–çevre ilişkileri denildiği zaman akla ilk gelenler, denizin kirlenmesi, kıyıların betonlaşması gibi doğal dengenin bozulmasına yol açan olumsuz etkilerdir. Deniz turizminin aldığı tepkiler, hep bu yüzdendir. Halbuki kırsal turizmde, konaklama tesislerinin çoğu zaten kendiliğinden vardır (eskimiş evler aslına uygun restore edilirler ve yok olmalarının önüne geçilir), ailelere veya küçük gruplara hizmet verildiği için kirliliğe izin yoktur. Bu nedenle ülkemizde çevreye en uyumlu turizm türlerden biri de kırsal turizmdir. Ülkemiz, sayısız uygarlıkların beşiği olarak çok zengin bir kültürel ve tarihi mirasa sahiptir. UNESCO Dünya Miras Listesi’nde 7 tane kültürel, 2 tane doğal-kültürel varlığımız yer almaktadır . Ayrıca 2000 yılı geçici listede ülkemizden 19 aday daha bulunmaktadır. Bunlar arasında Osmanlı anıt eserlerinin önemli temsilcisi Bursa kent merkezi ile Osmanlı geleneksel kırsal yerleşimini bugüne taşıyan Cumalıkızık köyü dikkat çekicidir. Bir köyümüzün dahi Dünya Miras Listesi’nde adının geçmesi, kırsal kültürümüzün zenginliğinin bir ifadesidir (Kültür Bakanlığı, 2000). İşte bu mirasın korunabilmesi ya da diğer bir ifadeyle yaşatılabilmesi için örgütlü ve planlı bir kırsal turizm anlayışı ile Cumalıkızık ve onun gibilerin dünyaya açılmasında yarar vardır.
2.1.3. DOĞAL ÇEVRENİN KORUNMASI
Kültürel varlık unsurları dışında kırsal turizm için önemli diğer etmen de doğal çevredir.
İngiltere’de 1993 yılında, Nisan-Ekim aylan arasında kırsal alanlara 590 milyon ziyaret yapıldığı, yıllık rakamın ise 1 milyar ziyareti bulduğu açıklanmıştır. Yatak + kahvaltı modeliyle yaklaşık 107.000 kırsal yatak kullanılmaktadır. 1991’de yılda 140 günden fazla açık kalan bu tip evlerin özel bir vergiyle devlete bağlanması uygun görülmüştür. İngiltere’de bazı görüşler, kırsal turizmin doğayı tahrip ettiği yönündedir. Zıt görüşte olanlar ise; kırsal turizmin çok az alan kullandığını, buna karşın çok fazla gelir getirdiğini savunmaktadır. Nitekim, Devon kenti kırsalında 1973 yılında tarımda 2.250 kişi işlendirilmişken daha sonra kırsal turizm yoluyla işlendirme 38.800 kişiye ulaşmıştır(Soykan,2000).
Dünyada birçok ülkenin ulusal turizm yönetimi kırsal turizmin önemli ve gelişen bir sektör olduğunu kabul etmesine karşın özellikle kırsal turizmle ilgili istatistiki bilgi toplayan ülkelerin sayısının azlığından dolayı kırsal turizmin rakamsal boyutları ile ilgili bilgilere ulaşmak oldukça zordur. Bu nedenle sadece bazı kırsal alanlar için yapılmış olan çalışmalardan birtakım sonuçlar çıkarmak gereklidir. Örneğin, Amerika’nın Wyoming, Montana ve İdaho eyaletlerinde kırsal turizmle uğraşan işletmelerin sayısı 1985 yılında 5 iken 1992 yılında 90’a ulaşmıştır. Avustralya’nın “Outback Queensland” bölgesinde ise düzenlenen yıllık raporlardan ziyaretçi sayısının yılda %20 oranında arttığı görülmektedir(OECD,1994).
Böyle büyüyen ekonomik gelir karşısında bölge halkı doğal çevresine sahip çıkıp, hatta onu daha da güzelleştirmektedir.
Turizm, çevrenin sunduğu değerler üzerinde şekillenen ekonomik bir sektördür. Bu yüzden çevre ve turizm birbiriyle yaşamsal bir ilişki içindedir. Günümüzde çevresel sorunlar bir yandan tehlikeli boyutlara ulaşırken, öte yandan çevreyi korumaya yönelik duyarlılığın da geliştiğini görmekteyiz. Yerel bir zenginliğin evrensel bir değer olduğu bilincinin gelişmesine turizmin katkısının büyük olduğu artık kabul edilmiştir (Köfteoğlu,1999). Kırsal çevreler, gelenekselliğin ön planda hissedildiği, kültürel yayılmanın yavaş olduğu ortamlardır. O yüzden kırların kültür coğrafyası kısa mesafelerde bile birbirinden çok farklıdır. Kimilerine göre bu kültürün korunması anlamını taşıyorsa da kendi kabuğu içinde, çağdaş dünyadan uzak yaşamanın dezavantajları kırsal insanları bezdirmektedir. Burada hassas olan nokta, kırsal çevrelere teknolojinin ve tarım dışı sektörlerin (turizm gibi) girmesiyle “yozlaşma veya kaybolma” sonucunda kırsal kimliğin kalmamasıdır. Nitekim Akdeniz dünyasında deniz turizminin başdöndürücü gelişmesi karşısında, kıyılardaki pek çok köy “turistik köy (!)”e dönüşmüştür. Turizmin doğal ve sosyo-kültürel çevre üzerinde olumlu veya olumsuz etkilerde bulunduğu bir gerçektir. Turizm türleri arasında korumacılığa en fazla özen gösterenlerden biri olan kırsal turizm, tüm çevreyi otantik haliyle kullanmak zorundadır. O yüzden her türlü yapaylığın köylere sokulmaması gerekir. Diğer taraftan doğal akışı içinde kaybolacak, unutulacak değerlerin yaşatılmasında kırsal turizm önemli bir görev üstlenmiştir.
Çiftlikleri veya köyleri tatil amacıyla seçen turistlerin “doğalı tatmak” için burada oldukları düşünülürse, suların, ormanların, dağların kirlenmemesi, tarım ve hayvancılığa bağlı geleneksel üretim biçimlerinin canlı kalması büyük önem taşır. Kısacası kırsal turizmin bir yerde sürekliliği için doğanın ve kültürün korunması şarttır. Avrupa’da köylere kabul edilebilecek ziyaretçi sayısının belirlenmesi, konaklamanın rezervasyonlu yapılması, yığılmaların önüne geçilmesi amacıyla düşünülmüş en basit koruyucu önlemlerden birkaçıdır (Soykan, 2000).
2.1.4. GASTRONOMİ
Richards (2002), gastronomiyi yemeğin hazırlanması, pişirilmesi, sunumu ve tüketilmesinin bir yansıması olarak açıklarken Kivela ve Crotts (2006), yemek yeme sanatını inceleyen bir disiplin dalı olarak ifade etmektedir. Gillespie ve Cousins (2001), bu kavramı besinlerden daha fazla nasıl zevk alınacağı ve bu zevkin sınırının nasıl aşılması gerektiğini araştıran bir bilim dalı olarak açıklamaktadır.
Gastronomi turizmi her ne kadar yeni bir kavram olsa da ülkemizde oldukça yoğun turistik faaliyet olarak görmek gerekir. Türkiye mutfak kültürü açısından çok zengin kökene sahiptir. Tahıllardan sebzelere, et yemeklerinden tatlılara bir çok farklı ve kültürel miras olacak yemeğe erişmek mümkündür. Neredeyse hemen her ilimizin kendine özgü yemeği bulunmaktadır. Adana’nın kebabından tutun izmir’in enginarına kadar bir çok farklı alanda ve kültürde rastlamak mümkündür. Ulaşımın da teknoloji ilerledikçe kolaylaşması sayesinde İstanbul’da ikamet eden biri günü birlik Erzurum’a gidip oraya özgü cag kebabının tadına bakabilir.
Turizm sektörü büyümek ve çeşitliliğini arttırmak için gastronominin çekiciliğinden yararlanmaktadır. Gastronomi yemek pişirme sanatı, iyi yemek merakı, mutfak kültürü olarak nitelendirilmektedir. Turizm açısından, yiyecek ve içecek kültürü olarak tanımlanabilecek olan gastronomi, gerek iç ve gerekse dış turizm için vazgeçilmez bir unsurudur (Küçükaltan, 2009). Her mutfağın özünü oluşturan bir felsefe, daha doğru deyişle bir tür dünya görüşü vardır. Bu durum her mutfak için geçerli olmakla birlikte kimi toplumlarda yüzeysel, kimisinde ise çok derindir. Örneğin, Çin Mutfağının önemi, tarihi köklerinin çok gerilere dayanması ve tarif sayısının çokluğunun yanı sıra bir bakıma yiyecek-içecek konusunda derin bir felsefi anlayışın bulunmasına bağlanır. Çinliler yeme ve içme konusunda derin düşünceler üretmiş ve mutfaklarını bu temeller üzerine kurmuşlardır. Bu durumun benzeri temel ilkelerini Çin‟den alan Japon Mutfağında da görülmektedir (Küçükaltan, 2009). El sanatları, geleneksel sanatsal ve sportif etkinlikler, yöre halkının geçmişini, yaşantısını ve inançlarını yansıtan arkeolojik kalıtlar ile dinsel mekânlar, edebi faaliyetler, törenler (doğum, evlenme, cenaze vb.), töreler, kısacası tüm folklorik değerler bu kapsamda ele alınabilecek belli başlı yöresel etkinliklerdir. Turizm sayesinde sanat, müzik, dans, yöresel yemek ve lezzetler, otantik ürünler topluca “kültür” olarak pazarlanırken, aynı zamanda ulusal, bölgesel ve yerel boyutlarda kültürel aktiviteler ve sanat ürünlerinin yaşatılması, sunulması da turistlerin ilgisine yol açmaktadır (Küçükaltan, 2009).